Mahmut TOPBAŞLI ERTUĞRUL’UN DEDESİ/CAN BORCU… 00
Yazı Detayı
23 Haziran 2021 - Çarşamba 20:47
 
ERTUĞRUL’UN DEDESİ/CAN BORCU…
Mahmut TOPBAŞLI
yalvacfm@hotmail.com
 
 

ERTUĞRUL’UN DEDESİ/CAN BORCU…      
      Nafiz Akgün Çınar Yürekli bir dost… 
      Benim can arkadaşım… 
      Kalem ve kelam erbabı... 
      Güzel duyguların, hasbiliğin ve köklerine bağlılığın emsali… Bu hafta benim konuğum. Romanımız hakkında yaptığı değerli bir değerlendirme yazısını sizlerle paylaşıyorum. Teşekkürler can arkadaşım. Gönlüne sağlık.

ERTUĞRUL’UN DEDESİ / CAN BORCU 
ROMANI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Nafiz Akgün / Isparta – Mayıs 2021

        Değerli arkadaşımız Mahmut TOPBAŞLI’NIN “Ertuğrul’un Dedesi/Can Borcu” adıyla yayınlanan romanını keyifle okudum. Onun edebiyat sahasındaki ustalığını çeşitli yazılarından, çocuklar için hazırladığı öykü kitaplarından ve özellikle şiirlerinden dolayı iyi bilirdik. Onun imzasını bu defa roman gibi daha meşakkatli bir eser üzerinde görmek, arkadaşı olarak bana ayrı bir gurur verdi. Gönülden tebrik ediyorum. 
      Bu eser, Mahmut kardeşimizin kendi ifadesiyle gelecekte üçleme oluşturacak romanlar dizisinin ilk kitabı olarak düşünülmüş. Eserde Balkan harbi sebebiyle ilan edilen seferberlik çağrısına uyarak evinden ayrılan ve 9 yıl sonra memleketine dönen Rıza’nın (romanda hep Ertuğrul’un dedesi olarak geçiyor) karşılaştığı hazin manzara ve acıları bertaraf ederek yeniden hayata tutunma öyküsü anlatılıyor.
Tarihi bir roman değil bu. Aşk romanı, polisiye ya da macera romanı da değil. Buna bence Yalvaç’ın Kaş mahallesinde yaşayan Topbaşlar ailesinin alelade hayatlarından kesitlerin yer aldığı bir otobiyografik roman diyebiliriz. 
      Sözlü tarih çalışmalarından yola çıkarak kişi veya ailelerin hayat öykülerine eğilmek, bunları hikaye veya daha iyisi roman formatında yazılı esere dönüştürmek çok önemli. Özellikle şehirlerin, daha küçük ölçekte mahallelerin geçmişten bugüne nasıl bir yolculuk yaptıklarını, o mahalleleri şenlendiren ve o coğrafyalara hayat veren insanların değerler sistemini anlamak da aynı şekilde çok önemli. Çünkü şehir ya da mahalle halkının örfler, gelenekler biçiminde yaşattıkları davranış kalıplarını, iletişim biçimlerini, ağız özelliklerini, toprakla ve eşya ile olan münasebetlerini bilmek, kent kültürünü korumak anlamında çok değerlidir. 
      Ertuğrul’un dedesinin ömür törpüsünün anlatıldığı romana bu gözle bakabiliriz. Bu romanı, ideolojik arka planı üzerinden değil de insani derinlik penceresinden, memleket kültürü açısından okuduğumuzda Yalvaç’a, Yalvaçlıya dair önemli ipuçlarını yakalayabiliriz. 
      Bakın, bu romanın mekânını oluşturan mahalleler hepimizin mahallesiyle aynı… Tarlalar, bahçeler sizin topraklarınızdan farklı değil. Esnafımızın, sanatkârımızın ekmek parası uğruna düştüğü zorlu Akşehir yollarında yaşanan acılar hepimizin acısı, çileler hemşehrilerimizin ortak çilesi… Arastaları, dükkânları, barakaları ve yürekler yakan yangınlarıyla çarşı her birimizden anılar barındıran ortak bir çarşı, ortak bir pazar… Ve bu romanın sayfalarında arz-ı endam eden, iyi günde kötü günde komşusuna el uzatan, paylaşarak acıları azaltıp sevgileri çoğaltan kadın-erkek onca insan Yalvaç’ımızın insanı, o mahalle aralarında koşturan kara gözlü çocuklar hepimizin çocukları…
     İçten ve samimi bir dille yazılmış olan romanın anlatımı da oldukça akıcı. Öğretici olsun diye konulmuş gibi duran bazı ayrıntıları saymazsak kitap okuyucuyu yormuyor, zihnini dağıtmıyor. Empati kurarak kendinizi roman karakterlerinden biri ya da birilerinin yerine koyarak okuyabiliyorsunuz. Ben böyle bakarak birçok karakteri beğendim. Ama beğenmediğim bir durumu da söylemeliyim. Çalışmak, sabretmek, mütevekkil olmak hatta hoşgörülü olmak gibi birçok hasletin yüklendiği ana karakter olan Ertuğrul’un dedesinin -gerçek öyle olmadığı halde - kocaya kaçmış olarak gördüğü kızı Hacer’e karşı inatla beslediği öfke ve inat bu roman kahramanına yakışmamış.
     Evet! Ertuğrul’un dedesi/Can borcu isimli bu roman Topbaşoğlu ailesinin yaklaşık bir asır önce yaşadığı günleri, uzun askerlik yıllarından sonra eve dönen bir halk çocuğunun etrafındaki insanların da desteğiyle hayata tutunma öyküsünü anlatıyor. 
     Hepimizin geçmişinizde de buna benzer hayat sahneleri mutlaka vardır. Etrafınızdaki insanlara sorsanız onlar da kendi hayat macerasını oldukça çekici ve çarpıcı bulacaklardır. 
     Herkes tatlı bir kendini beğenmişlikle yaşadıklarına “Hayatım roman” diye bakacaktır. 
     Evet! Herkesin hayatı roman konusu olabilir ama biz o hayatı kaleme ve kağıda dökebilen az sayıdaki insanın serencamına gerçek manada roman diyoruz. Hayatın kendisine değil, kayıtlara geçen, kitap sayfalarına giren sanatlı metinlere roman diyoruz.
     İnsanlar fani dünyadan göçüp giderken, ömür boyu biriktirilen binlerce anekdot bir hiçliğe karışır, kaybolur gider. Bunların bilinmez bir boşlukta ziyan olup gitmemesi, yetim kalmaması için yapılacak tek bir şey vardır: Yazmak!
     Mahmut kardeşim de işte bunu yapmış. Eline, diline sağlık!

Nafiz AKGÜN

 
Etiketler: ERTUĞRUL’UN, DEDESİ/CAN, BORCU…, , , , , , ,
Yorumlar
Haber Yazılımı